Ülke olarak, millet olarak lafa geldiğinde mangalda kül bırakmıyor, bize dayatılan ‘Şükür Psikolojisi’ne esir oluyor, esir ediliyoruz.

"Alman Halkı gazoz kapağı topluyor, Avrupada market raflarında ekmek bile yok, ABD Halkı yakıt sıkıntısı yüzünen araçlarını kullanamıyor" gibi yalanlar ÜV ekranlarından söyleniyor ülkede.

Nedir yaşamak?

Önce bunu irdeleyelim mi;

Medeni Dünyada bir aile tasavvur edin.

Anne, baba, çocuk veya çocuklar.

Her sabah, anne ya da baba aracı ile çocuklarını okula bırakıyor, gözü arkada kalmadan.

Sonra anne-baba hizmet ettikleri ülkenin kurumunda işlerinin başına gidiyor.

Hafta sonunun programı hafta başından başlıyor.

Cuma akşam yemekleri dışarda yeniliyor, hafta sonu sinema, tiyatro gibi, mutlaka bir-iki sosyal etkinlik.

Pazarları kitap, gazete ve dinlenilerek geçiyor hafta.

Yaz tatili için planlar kış mevsiminden başlıyor.

Her eve mutlaka günlük bir gazete, haftada bir kitap giriyor.

Her evin buzdolabında, dengeli beslenebilmek için et, süt, yumurta, zeytin, sebze ve meyve mutlaka bulunuyor.

Ev sahibi ise de, kiracı ise de, temel girdilere ödediği bedel ile kazancı birbirine orantılı.

Yeni aylık kazancının en fazla yüzde 30’unu kiraya veriyor.

Yukarıda saydıklarım, insanların insanca yaşayabildikleri ülkelere özgü değerler.

Bir de cehaletin insanca yaşamı bile unutturduğu ülkelere, mesela Türkiye’ye bakalım.

23 yıldır bu ülkeyi yöneten anlayış, iktidar olacakları seçimlere giderken meydanları inletiyor, “Bu zalim iktidar bir bardak çay ve bir simidi bile millete çok görüyor” diyorlardı.

Peki 23 yıldır “Soğan ekmek yeriz, Tayyibi yedirmeyiz” diyenlerin 23 yıl sonrası durumunu biz de çay-simit hesabı yaparak değerlendirelim mi?

Simit 20 lira.

Çay da 20 lira.

Anne, baba ve Recep Tayyib Erdoğan’ın, “En az 5 çocuk” dediği dönemde 3 tane çocuk yapabilmiş bir aile.

Çocuklardan Recep, üniversiteye, Tayyip Liseye, Erdoğan da Ortaokula gidiyor.

Sabah kahvaltısında birer simit yiyor, birer de çay içiyorlar.

Yuvarlak hesap 200 lira.

Aynı ritüel öğleyin tekrarlanıyor, 200 lira daha.

Akşama yine çay-simit var 200 lira daha.

Etti mi 600 lira.

Çarpın 30’a, 31 gün diyecekler olacaktır.

Biz o günü de aç geçirdiklerini varsayalım.

Etti mi 18 bin lira.

Emekli ise mideden 2000 lira içerde.

Çalışan ise elde kaldı, ddüz hesa 4 bin lira.

İşsiz ise, Allah Yardımcısı olsun.

Peki nerede kira?

Hafta sonu dışarda yemek yemek nerede?

Yaz tatili nerede?

Dengeli beslenmek için et, süt, yumurta nerede?

Nerede elektrik, su, haberleşme gideri, doğalgaz parası.

Bir de okullar açıldı, çocukların giyim, kırtasiye giderini ekleyin.

Şimdi Özgür Özel çıkıp, “Bu zalim iktidar bu Aziz Millete bir bardak çay ile bir simidi bile çok görüyor” dese, hakkında iktidar mensupları sıraya girer tazminat davaları açarlar.

Zira, Recep Tayyip Erdoğan bu sözleri söylerken ülkede kırık dökük de olsa Demokratik Sistem ve bağımsız yargı vardı.

İşte ondandır, yönettikleri kentlerde yaşayan insanların midesine dokunan belediye başkanlarının cezaevi, cezaevi gezdirilmesi.

Zira demokrasiyi linç ettik, yargı kararlarının büyük bölümü ise Saray’dan çıkıyor.

Bu gün, üreten ülkeler ise satarak ve borçlanarak ayakta durmaya çalışan ülkeler arasındaki, çağdaş demokrasi ile yönetilen ülkeler ile yalan ve talan sistemi inşa eden ülkeler arasındaki derin uçurumun fotoğrafını ortaya koymaya, medeni bir hayat ile bize yaşatılan, bize dayatılan ucube sistem arasındaki derin uçurumu göstermeye çalıştım.

Şimdi oturun, çayınızı için, simidinizi yiyin ve halinize şükretmeye devam edin.

Afiyet olsun.