Türkiye’nin ekonomik alanda içine düşürüldüğü açmaza, çaresizliğe hemen her gün kılıf aranıyor ya..

Bir bakıyorsunuz Gezi, bir bakıyorsunuz dış güçler, bir bakıyorsunuz Fetö, bir bakıyorsunuz PKK terörü hatırlatılıyor, açlığımıza, çaresizliğimize neden olarak.

Hayır kardeşim, hiç biri değil.

İktidar ettiklerimizin öngörüsüzlüğü, o dış güçlere geleceğimizin emanet edildiği yönetenler hazırladı bu günkü tabloyu.

Daha dün Kayseri’deydi Hazine ve Maliyenin başındaki zat.

Ekonomi dışında her şeyi söyledi, Vatan dedi, Millet dedi, Bayrak dedi.

Merak etme Nebati Bey, o değerlerin sahibi bütün Türk Milletidir.

Sen asıl meseleye, bu güne gel, paraya gel, açlığa gel, sefalete gel, dış dünyada pul ettiğiniz itibarımıza gel.

Bak ben anlatayım, neden bu hale geldiğimizi;

Cumhuriyet ile birlikte güzel ülkem Eğitimde, Tarımda ve üretimde büyük bir atak başlattı.

Daha elektriğin olmadığı halde Kayseri’de uçak fabrikası kuruldu, uçak üretti. O uçakları üreten dev makineler, özel yapılmış kağnılarla taşındı, Ulukışla Tren İstasyonundan.

Sümerbank’ı kurdu, Nazilli ve Kayseri başta olmak üzere, dev fabrikalarda kendi kumaşımızı kendimiz üretmeye başladık. Atatürk’ün talimatı ile İktisat Kongreleri düzenledik.

Hasan Ali Yücel gibi bir eğitim neferinin bakanlığı döneminde eğitimde fırsat eşitliği ve kalite, kurulan Köy Enstitüleri sayesinde yakalandı.

O köy çocukları, bu enstitüler sayesinde kendi okullarını inşa ettiler, o okullarda gördükleri eğitim sayesinde bilim adamı oldular, yazar oldular, sanatçı oldular, mühendis oldular, yüzümüzü ağarttılar.

Ama o dış güç, ülkenin toprak ağaları ile el ele vererek köy enstitülerini kapattı.

O dış güç uçak fabrikalarının kapatılmasını sağladı.

O dış güç zeytinyağımızı elimizden alarak bizi margarine mahkum etti, etmeye devam ediyor.

O dış güç, Devlet Planlama Teşkilatı gibi yapılarda harika buluşlara imza atan bilim adamlarımızı yok etti.

O dış güç, Refik Saydam gibi bir yurtseverin adını taşıyan Hıfzıssıhha Enstitümüzü bile kapatıp bizi ilaçta, aşıda bile dışa bağımlı hale getirdi.

O dış güç bunları yaparken, hep yerli taşeron kullandı.

Hem de o yerli taşeron, dış gücün talimatını yerine getirirken hep Allah dedi, Kur-an dedi, Bayrak dedi, Ezan dedi, senin gibi.

O dış güç var ya, o dış güç, kendi ülkesinde Mercedes üretti, Hyundai üreti, BMW üretti, Ford üretti, Toyota üretti.

Yetmedi, o dış güç ürettiği savaş uçaklarını ederinin 10 katına satmaya başladı bize. Yolcu uçakları üreten firmalarından uçak almamız için yeri geldi aba altından sopa gösterdi, yeri geldi sırtımızı sıvazladı.

Bu zaman diliminde biz de markalaştık. Amma ne markalaşma!

Ensar, Türgev, Tügva, İlim Yayma, Birlik Vakfı iktidarın bize bırakacağı karanlık yapılar.

Kahve Dünyası, Simit Sarayı, Tatlıses Lahmacun kaldı elimizde marka olarak.

Simit Sarayı zora girince Ziraat Bankasını seferber etmedik mi?

Saray demişken, 1150 odalı saray hangi ülkede var sanıyorsunuz?

Hangi ülkenin liderinin 8 lüks uçaklık hava filosu var dersiniz?

Hangi ülkenin liderinin Göcek gibi bir tatil yöresinde yazlık sarayı, Ahlat gibi bir yerde köşkü, İstanbul gibi bir yerde birkaç sarayı var dersiniz?

Daha özel üretim araç filoları, lale devrini kıskandıracak görkem, lüks, şaşaayı katmıyorum bile.

Türkiye’nin ilk uçak üreten fabrikasının alanına Devasa bir Millet Bahçesi yapmıyor muyuz?

Takım Tezgahları üretmeye başlayan TAKSAN’ı kapatıp, binalarını satmadık mı?

Yüz akımız Tank Palet ne durumda?

O dış güç, otomobili ile, televizyon markası ile, cep telefonu ile, üretimde kullanılan her türlü makine altyapısı ile, bilgisayarı ile güzel ülkemi, mazlum milletimi bağımlı hale getirirken bizi yönetenlere dedi ki, “Tamam uçak verelim ama havaalanlarınız yeterli mi, havaalanı yapın. Tamam en lüksünden otomobil satalım size ama yollarınız bozuk, otobanlar inşa edin. Tamam hava silahı verelim ama, bizim elini sıkmadıklarımızdan siz de uzak durun.

Kurucu ortağı olduğumuz F35 Projesinden atılmadık mı, sizin becerili politikalarınız sayesinde.

Doymadı biliyor musunuz o dış güçler.

Daha dün gelen Suudi Prensinin ülkemin değerleri ile alay edercesine takındığı tutumu izlemediniz mi?

Saray sofrasında söylenen Arapça Şarkıların Türkçesini biliyor musunuz?

Sırada güzel ülkemin Tarımda kendi kendine yeten ülke olmasının önüne geçmek vardı ve bunu da başardılar.

Kamunun elindeki şeker fabrikalarının hepsini birden 290 milyon dolara sattırdı bize ve 320 milyon dolara ilk ithal şekeri kullanmamıza vesile oldu.

Sümerbanklarımızı geliştirmek yerine siyasilerin arpalığına dönüştürdü, yerine dünyanın bütün giyim markalarının gelip giyim pazarımızı ele geçirmesini sağladı.

Geldiğimiz noktada Patates ve Soğanı bile ithal ediyoruz.

10 yıldır yerli uçak masalı, 12 yıldır yerli otomobil masalı, 5 yıldır aya sert iniş masalı dinliyoruz.

Ama olsun, artık Birleşmiş Milletlerde bize TURKEY demeyecek, Türkiye diyecekler ya.

Efendiler, dünyanın her ülkesine bir kötülük yapan vardır, bir de o kötülüğün yapılmasına yardım eden.

Bu gün dünyanın en yüksek işsizliği, en yüksek enflasyonu, en değersiz parası, en adaletsiz gelir dağılımı bizde ise, kendimize bir soralım;

Bu namussuz dış güçler, üretmemizi, çağdaşlaşmamızı, demokrat olmamızı engelledi, anladık.

Ama merakımı bağışlayın, bu dış güçler ülkemin altını oyarken, onlara bu fırsatı hangi yerli namussuzlar! verdi dersiniz?

Ne güzel demiş Merhum Ozan Arif;

Her türlü hatayı, yanlışı yap yap.

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Çarşıya uymazsa evdeki hesap,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Dış güçler de hırlı değil elbette,

Ama önce kendine bak sen gitte,

Gözleriniz malda, mülkte, servette,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”