Hani her fırsatta 'Hepimiz aynı gemideyiz" edebiyatı yapılır ya..

Oysa, Türkiye Gemisi kayalıklara çoktan tosladı.

Su almaya başladı ve fareler güverteye doğru hücum etti.

Fetö yapılanması döneminde Fetö’nün, sonrasında Fetö taktiklerini bir ileri aşamaya taşıyan ve iktidarı kontrol etmeye başlayan maskeli yapıların menfaat çemberi gittikçe daralıyor ve onlar aç kurt sürüleri gibi saldırıyorlar, hala hakim oldukları kentlere, kurumlara..

Devlete ait kurumlara kestikleri ve Aziz Türk Milletine ödettikleri milyarlarca liralık faturalarla şişen, semiren genel ve yerel basın kurumları arasında da hoşnutsuzluğun işaret fişekleri ardı ardına patlatılıyor.

En büyük paramız olan 200 Liralık Banknotların arkasında imzası bulunan besleme, Merkez Bankasını dolandırmaktan tutuklandı, var mı ötesi. Ama besleme basın bunu bile görmüyor, duymuyor, yazmıyor.

Sadece o kadar mı, Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için, “Recep Tayyip Erdoğan, sadece Türkiye’nin değil, bu coğrafyanın ve insanlığın büyük devrimcisidir” diye methiyeler dizerek koltuğunu korumaya çalışan zavallı! bakanlar, sözde muhalefet liderleri, bürokratlar.

Dün varlardı, bu gün varlar, yarın da olacaklar.

Aslında onlar 23 yıldır yaşadıkları görkemli hayatın son bulmaya başladığını sizden-bizden iyi biliyorlar, ama kırıntılarla bir süre daha alıştıkları hayatı sürdürme zavallılığını sergilemeye çalışıyorlar.

Bütün TV Kanallarını sırayla turluyorum.

Şimdiye kadar arada ve arasta yayın hayatını sürdürenler, aklı başında insanları ekranlara çıkarıp iktidarın uygulamalarının eleştirilmesinin önünü açmaya başladı, böylece “Biz tarafsızdık zaten” demek için zemin hazırlıyorlar.

Alıştıkları hayatların sürmesi için hala bu ucube sistemin iktidar olması gerektiğine inanan bir grup ekran zavallısı ise başları önlerine eğik, bu çarpık yapıyı savunmaya çalışıyorlar.

İktidarın ve Belediyelerin hayata geçirdikleri kanunda-kitapta yeri olmayan uygulamalara imza atan, 1000 Yolcusu olan Havaalanını inşa eden müteahhite 1 milyon yolcu parası ödeten bürokratlar ise sık sık bir araya gelerek “Ne olacak bizim halimiz”i tartışmaya çoktan başladı bile.

Aynı istikamete secde eden yiyici ekipler, el atılmamış kurumlarda iktidar savaşı vererek “Biraz da biz yiyelim” noktasına getirdiler işi.

Örnek, Kayseri İş Dünyasının temsilcisi olması gereken kurumlarda yaşanan rahatsızlık. Yaşananları görmezden gelen ve "Allah Reisin ayağına taş değdirmesin" ikiyüzlülüğüne devam eden, kaderini reisin geleceğine endekslemiş zavallılar.

TÜSİAD bile yaşanan istikrarsızlığa isyan ederken, 25 yıldır iktidara yancılık yapmış işçi ve memur sendikaları bile "Bu kadarı da fazla" diye kazan kaldırmışken, Kayseri’deki Sendikalar, Dernekler, Demokratik olması gereken yapılanmalardan tık çıkmıyor.

Zira biliyorlar ki, ekonomik uygulamaların tutarsızlığını, halkın, orta gelirlinin, işletmelerin getirildiği durumu dillendirseler, koltuklar gidecek,

Tahir Nursaçan gibi, anında hava değişimine gönderilecekler.

Dün gece bir yabancı film izledim.

Organize bir soygun filmi.

Gerçek hayatta olduğu gibi, ekip lideri organize ve uzun bir hazırlık sonucu yaptığı planla en büyük bankalardan birini soyuyor. Günlerce bilgisayar sistemleri üzerinden sürdürülen bu soygun sırasında ise, sırası gelenin kafasına sıkılıyor.

Sonuç, kendi de çaldığı paraya kavuşamadan ortadan kaldırılıyor.

Bu film bana, “Hırsızlar çalarken değil, paylaşırken birbirine düşerler” sözünü hatırlattı.

İşte güzel ülkemde bu filme benzer sahneler yaşanıyor.

Son günlerde yaşanan, iş dünyasına yönelik operasyonları ben bu filme benzetiyorum.

Büyük soygunun önderleri, paylaşmak istemedikleri için yancılarını, yamaklarını teker teker içeri sokuyor.

Yani sırası gelen saf dışı ediliyor.

Acı olan ise, herkes sıranın kendilerine gelmeye başladığını bile bile hala “İktidar Makamında” üflüyorlar saksafonlarına.

Halk ise çaresiz, kafası karışık, neler olduğunu anlamlandırmaya çalışıyor.

Yani, Neyzen'in şiirindeki gibi;

"Ekmek herkese yetecekti aslında.

Tarlaya karga dadandı,

Ambara fare,

Fırına hırsız,

Memlekete harami..."