Türk Basınından Sansürün kaldırılışının 117. yıldönümünü kutluyoruz.
Güya..
116 yıl önce, Sultan Abdülhamit döneminde özel kurullar vardı.
Hazırlanan Gazete sayfalarını denetlemeye ve beğenmedikleri yazı ve haberleri değiştirmeye yetkili idiler.
Bazen de insafa gelir, bir iki küçük tadilatla gazetenin çıkmasına izin verirlerdi.
Ama eğer inatçı bir kafayla karşılaştıysanız işiniz zor.
Sultan 2. Abdülhamit gücünün zirvesinde olduğuna inanarak, 1. Meşrutiyeti kaldırmış, Meclisi Mebusan'ı feshetmişti.
Bu durum dönemin aydınlarının ayağa kalkmasına neden olmuştu.
Jön Türk hareketi ve arkasından gelen İttihat ve Terakki Fırkası, 2. Meşrutiyetin ilan edilmesine zemin hazırladı. Halk adına bir dizi düzenleme ile birlikte Basından Sansür de kaldırılmış oldu.
Aradan 117 yıl, yani bir asırdan fazla zaman geçti.
Sözde Demokrasi ve Halkın iradesi ile iktidar olan bir hükümet, günümüzde Abdülhamit dönemindeki sansürü uygulayamayacağına göre yeni bir yol bulmak için kolları sıvadı.
Önce tuttuğu taşeronlara devlet bankalarından yüklü krediler vererek gazeteleri ve TV Kanallarını satın aldırttı, Yandaş Medya sözcüğü zihinlere kazındı.
Yandaş Medya için özel olarak yetiştirilen kalemşörler köşe başlarına yerleştirildi.
Bir bölüm kiralık kalem de kendiliğinden zaten iktidar partisine biat etti.
Biraz tarafsız kalan yayın kurumlarının yönetim kademelerine de Fatih'ler!, Alpaslan'lar! yerleştirildi.
Böylece 4. kuvvet, ikinci kuvvetin emrine alındı.
Hizaya gelmeyen basın çalışanları, patronları tehdit edilerek işten çıkartıldı.
Tüm illerde, Gestapo Şefi Kılıklı insanlar adeta her haberin, her yazının hesabını yayın kurumunun sahibinden sormaya kalkıştılar.
Hizaya gelmeyen yayın kurumlarını önce SGK ve Vergi Müfettişleri ile baskı altına aldılar, daha sonra da satın alıp her birinin başına bir Alo Fatih oturttular.
Kirli havuzlara doldurdular yerel yayın kurumlarını da..
Biz gazeteciler ise, hala Basından Sansürün kaldırılışının yıldönümünü kutluyoruz güya.
Sansürün ağa babasının hüküm sürdüğü bu günlerde.
Medyanın, demokrasinin olmazsa olmazları arasında yer aldığını çok iyi bilen siyaset ve bürokrasideki isimleri tenzih ederim.
Ama bu gün Abdülhamit dönemini bile, biz gazeteciler mumla arıyoruz.
Hiç değilse onların sansür kurulları vardı, kime karşı sorumlu olduğunu biliyordu yazar-çizerler.
Ama şimdi, elifi görse mertek sanacak zır cahillerin bitamamı sansürcübaşı ilan etti kendini.
Mahkemeleri ile avukatları ile Cemaat ve Cemiyetleri ile gözde mertek arıyorlar.
Yaz bakalım iki kelime.
Asliye Ceza Mahkemesinden davetiyen hazır.
Alınacak tazminat belli, kimin ne kadar alacağı da belli.
Hadi tazminat tamam, mahkeme mahkeme dolaşmak da var kaderde.
Ama adamlar, demokrasi denilince hala mangalda kül bırakmıyor.
Ve biz Basında Sansürün kaldırılışının 117. görünmez sansürün icadının 23. yılını kutluyoruz.
Bu gün gazetecilik mesleğinin evrensel doğruları ile gazetecilik yapmak imkansız hale gelmiştir.
Önünüzde 2 yol vardır.
Ya kendini mutlak güç sanan güce biat edeceksiniz.
Başınıza bir Alo Fatih verecekler.
Ya gazeteciliğin evrensel doğrularından ödün vermeyecek, kaleminizi bakıma alacak, köşenizde baskı döneminin bitmesini bekleyeceksiniz.
Bu arada, tarihe ışık olması için notlarını düzenli olarak tutacak günü geldiğinde de bu düzeni kuranlardaan ve alet olanlardan hesabınızı soracaksınız.
Nu mutlu, her türlü çıkar önerisini elinin tersi ile çeviren, doğruları yazdığı, dile getirdiği için Bedel ödemeyi göze alan korkusuz kalemlere.
Ne mutlu hala, bulduğu platformlarda mesleğinin evrensel doğruları ile kalemini kullanmaya cesaret edenlere.
Ne mutlu, "Okumak ve yazmak işimiz bizim, haram lokma kesmez dişimiz bizim" diyenlere, diyebilenlere.