Hatırladınız değil mi?

Hatırlamadınız, zira yaşayanların büyük bölümü o zamanlar ya çocuktu, ya doğmamıştı.

Kayseri'de düzenledikleri Mitingden bahsediyorum, Ak Parti'nin iki kurmayı, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, hemen yanıbaşlarında Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener.

Mitingde 3 başlıkta toplamışlardı vaatlerini.

1. Yoksullukla mücadele..

2. Yolsuzlukla mücadele..

3. Yasaklarla mücadele..

Türk Milletinin bir bölümü, 28 Şubat sürecine tepkiliydi. Bir bölümü de, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin gibi din maskeli figüranların ortalıkla cirit atmasına kızgındı.

Refah Partili kökenli de olsalar, taşıdıkları Milli Görüş Gömleği'ni çıkardıklarını ilan ediyorlardı meydanlarda.

Onlar Turgut Özal'ı biraz aşmış, orta direk söylemini daha geniş kitlelere yaymış, hem yoksulluğu, hem yolsuzluğu, hem de yasakları kaldırmayı vadediyorlardı.

Tuttu da bu söylem.

İktidar da oldular.

23 yıl 1 gündür de ülkeyi yönetiyorlar.

Peki geldiğimiz nokta.

Yoksulluktan başlayalım isterseniz;

Türkiye İstatistik Kurumu verileri;

Açlık sınırı 28 bin 500, yoksulluk sınırı 92 bin 600.

Asgari ücret 22 bin, emekli maaşı 16 bin 500.

Ev kirası 20-30 bin lira arasında.

Gıda enflasyonu son bir yılddır ortalama eflasyonun iki katıb

Yani 28 bin 500 liranın altında para giren evde açlık, 92 bin 600 liradan az para giren evde de yoksulluk var.

Hadi rakamlarla da söyleyelim, 60 milyonun üzerinde, yoksulluk sınırının çok çok altında yaşam mücadelesi veren kahır bir ekseriyet var bu ülkede. Bunların 25 milyonluk bölümünü Sosyal Yardımlaşma Vakıflarından ve gönüllü vakıflardan aldıkları beslenme ve yakacak yardımları ile hayatlarını sürdürüyor.

Yolsuzlukta ne durumdayız dersiniz;

Eğer 17-25 Aralık'ta tanık olduğumuz Para Para Kasaları, Para Sayma Makineleri, Ayakkabı kutuları, Sıfırlama talimatlı telefon konuşmaları, 'Merak etme senin altına yatarımlı adam kayırmalar, 700 bin liralık kol saati iddiaları, "Ne yaptımsa Başbakanımızın talimatı ile yaptım" söylemleri doğru değilse, yolsuzlukta iyi bir yere geldik demek gelmiyor içimden. Çünkü biliyorum, yaşıyorum, görüyorum, tanık oluyorum, isyan ediyorum.

Yolsuzluk, illa ki birinden rüşvet almak veya devlet memuru tarafından iş bitirmek şeklinde yapılmaz.

Ülkesinin ekonomisinin durumunu bile bile milyarlarca dolara saraylar, köşkler,. Kaşaneler yaptırmayı siz hangi kategoride değerlendirirsiniz bilmem ama, yaşanan lüks, şatafat, 'Milleti a... koyacağız" sözleri yayınlandığı halde o milletin temsilcilerinin adamı plaketlendirmesi, bile bile bir korunun, madenlerin, ormanların birilerine peşkeş çekilmesi, büyük kentlerde yaşanan imar yağması..

Yani say say bitmez, bitmiyor.

Uzatmayalım, kokuyu hiç bir parfüm kapatamıyor artık.

Yani kılıf minareye küçük gelmeye başladı.

Peki ya yasaklar;

Demokrasi Meydanı olması gereken Taksim Meydanında gösteri yapmak yasak.

İktidar adayının dışında aday seçmek yasak.

Ama Yüksekova'da kaleşinkofla ve el bombaları ile dolaşmanın sakıncasız görüldüğü günlerden gelmiyor muyuz, iktidarın açılım politikaları sayesinde.

Parasız Eğitim için gösteri yapmak ağır cezayı gerektiriyor, yakmak, yıkmak, polise molotofla saldırmak, markete üniforması ile girip alış-veriş yapan polisi marketten kovmak ve yuhalamak serbest.

O kadarla kalsa iyi.

Binlerce insanın kanı eline bulaşmış onlarca kez müebbete mahkum adama ‘Kurucu Önder’ demek artık sıradan bir uygulama. Ama İstanbul’da, Esenyurt’ta ve ülkemin başka bir yerinde, Türkü, Kürdü, Çerkesi aynı sandıkta bir araya getirmek ve onlardan destek almak ise ihanet.

Gezi Parkı'nda yeşile, doğaya sahip çıkmak vatan hainliği, darbecilik, ellerinde 30 bin insanımızın kanı olan canibaşını meclise davet etmek vatanseverlik addediliyor.

Güneydoğuda 'Biji Apo, Biji Obama" diye slogan atmak serbest, Esenler'de Cumhurbaşkanının karşısında sigara içmek ağır bir suç..

Şimdi diyorsunuz herhalde, "Haksızlık etme, daha iktidar olalı ne geçti ki aradan, sadece 23 yıl. 2071 yılında gör sen Türkiye'yi" diye.

Onda da siz haklısınız.

Bu anlayış için 2071 ne ki.

Allah bunları bu milletin başından 3071'e kadar eksik etmesin.

Söylediğinin tersini yapan böyle bir iktidarı bir daha nerede buluruz maazallah..

Ve 23 yıl sonra, hala bu Aziz Millet bizim yanımızda diyorsanız, buyurun meydan oradaysa, arşın burada.

İktidarınızın ilk günlerinde düzenlediğiniz Açıkhava toplantısının bir bsenzini 23 yıl sonra yineleyin.

Kürsüdeki Reisin yanına Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener’i getiremezsiniz ama yerlerine, Bilali, Hakan Fidan’ı, Süleyman Soylu’yu yerleştirin.

Yok onlar olmaz diyorsanız Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nu yeniden partiye alın ve onları dizin.

Yineleyin ki, boyunuz uzadı mı, kısaldı mı, hep birlikte görelim.

Ya da şu evde zor tutuğunuz yüzde 51’e de çağrıda bulunun;

“Reisi sevenler, şu şımarmış Özgür Özel’e miting nasıl yapılırmış gösterelim” diye.

Bakın bakalım kaç kişi uyacak çağrınıza?

O Seçmenin başka partiden seçtiği belediye başkanını, milletvekilini, belediye meclis üyesini partiye transfer ettiğinizde, ona oy verenleri de transfer ettiğinizi sanıyorsunuz ya,

O zaman anlarsınız, o zaman görürsünüz iradesi gasp edilen seçmenin sizin için neler düşündüklerini.