Eşini kaybedeli çok olmuştu. Kimsesizdi ve yalnız kalıyordu. Son zamanlarda peydahlanan karnındaki ağrılara daha fazla dayanamayıp, doktora gitmeye karar verdi.

Ertesi sabah erkenden çıktı yola.

Şehre vardığında direk hastaneye koşturdu. Ağrı ve acı içinde apar topar girdi muayenehaneye. O sırada hastasını muayene eden bayan doktor, her halinden ağrı acı çektiği belli olan yaşlı kadını “Hoş geldin teyzeciğim” diyerek önce oturttu, hastasının muayenesi bitince de yaşlı kadını iğneden ipliğe muayene etti.

Fakat teşhisten emin olmadı ve yaşlı kadına dönerek şöyle dedi:

-"Teyzem şu tahlilleri yaptırıp gelir misin, önce hastalığında emin olalım sonra ilacını yazarız."

Yaşlı kadın başını öne eğer. Sessizce içini içine gömer.

Doktor, yaşlı kadının duymadığını düşünerek tekrar söyler. Yaşlı kadın başını yerden kaldırır ancak ağlamaklı bir haldedir:

-"Kızım, benim köye dönecek param yok, tahlilleri nasıl yaptırayım?" der.

Doktorun yapacak bir sürü işi olmasına rağmen, bırakır işini, tutar yaşlı kadının elinden koridor koridor dolaştırıp tahlillerini yaptırır.

Tahlillerin sonucunda hastalığı teşhis eder, gerekli ilaçları da alıp teyzeye verir.

Bir güzelde ağrı kesici iğne yaparak acısını dindirir.

Yaşlı kadın yanından tam ayrılacakken, doktor hanımın aklına "Yol Parası" gelir ve yaşlı kadına köye gitmesine yetecek miktarın birkaç misli para verir.

Yaşlı kadın önce almak istemese de daha sonra 'mecburiyetten' parayı alır ve bayan doktora duayla teşekkür eder:

-"Allah senden razı olsun kızım. Köye nasıl döneceğim diye kara kara düşünüyordum, çok sağol" diyerek yanından ayrılır.

Aradan çok zaman geçmez. Bayan Doktor bakar ki, yaşlı kadın kan ter içinde, kalabalığı yarmış, oflaya puflaya geliyor. Şaşırmış bir halde "Herhalde giderken bir şey unuttu" diye düşünür ve:

-"Ne Oldu Teyze" diye sorar.

Yaşlı kadının yüzünde kocaman bir gülümseme vardır bu sefer:

-"Kızım ben anayola çıkınca bir köylüme rastladım. Meğer o, minibüsle zaten köye dönüyormuş. Beni köye o götürecek; sen al paranı nolur."

Bu gün 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü.

Bu öyküde bizim kadınlarımızın öyküsüydü.

Onca acıyı onca çileyi eyvallahsız iç çekmelerinde, küle çeviren kadınlarımızdan yana çok şey söylemek mümkün. Zira bu toprağın kadınları, dünyanın en değerli kadınlarıdır:

Tarladadırlar, bağda bostanda çarşıda pazardadırlar.

Bebesi sırtında yapacak işi hiç bitmez, ne yaparsa yapsın yaptığı hiçbir şey göze gelmez.

Hep eksik bularak, esasında kadın karşısındaki yenilgisini de gizleyemez arabesk erkeklik.

Bu arabesk erkekliğe bir de günümüz iktidarının, kadını toplum dışına iten uygulamalarını eklediğimizde gerçekten işi zordur kadının.

Kolay rakiptir; sokakta üçbuçuk atan sözde yiğitlerin, evde külhaniliğine katlanırlar.

Yumruk üstüne yumruğa katlanarak, kendini Rambo ile eşleştiren magandalıklara göğüs germek zorunda kalırlar..

Ayrılalım denince de ya bıçak ya da bir kurşun kadar ağırlığı olmadan göçüp giderler bu âlemden.

Kadınlar özgün ve özgür değilse, kadınlar hak ve hürriyetlerden mahrumsa; toplumlarda özgür değildir. Hak ve hürriyetler daima laf da kalır.

Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin sımsıcak ve aslan yürekli kadınlarını temsil eden bütün annelerimizin, kardeşlerimizin, kadınlarımızın günün kutlarken, onlara tavsiyem;

Her ülkede kadınların sahip oldukları haklar, o üllkedeki Demokrasi ile orantılıdır. Cumhuriyetin ilanı ile elde ettiğiniz hak ve hürriyetler tek tek elinizden alınıyor. Bunlar için mücadele etmediğiniz ve sahip çıkmadığınız ölçüde, demokratik standartlarımız geriye gidecektir. İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden hayat bulmasından başlamak üzere, elinizden alınan, alınmaya çalışılan hakların geri kazanımı konusunda vereceğiniz mücadelede Çağdaş Türk Toplumunu yanınızda bulacaksınız.

8 Mart'ın bu mücadelenin yeniden ülkemde filizlenmesi için ilk adım olması dileklerimle.