Kayseri gibi bir kentte ev kiraları 4 ila 15 bin lira arasında değişiyorsa.

Hastaneler için insanlar 2 ay sonrasına gün alabiliyor, onlar öncelikli hasta olarak sıra beklemiyorsa.

Ara işlerde, sanayide, üretimde, hatta çobanlık mesleğinde artık onlar tutmuşsa köşe başlarını.

Büyük kentlerde oluşturdukları Gettolarda, kendi kültürlerini, yaşam tarzlarını dayatmaya başladılar ise bize.

Açtıkları işletmelerde, ‘Yanınızda kaç Türk çalışıyor?’ sorusuna, “Hiç yok, yabancı çalıştırmıyoruz” diyecek kadar kendilerinden emin iseler.

Ülkenin 3. Adamı “Suriyeliler giderse sanayi çöker” diyor ise.

Vergi memurları, belediye zabıtası, Bakkal Mehmet Efendi’nin ensesinde boza pişirirken, bunların ne aldıklarına, ne sattıklarına, neden vergi ödemediklerinden habersizse.

Bazı belediye başkanlarının, haklı feryadında olduğu gibi 8-10 yıla bazı yenilerde nüfusun çoğunluğunu ele geçirecek kadar çoklar ise, çoğaldılar ise.

Yavaş yavaş devlete yerleşmeye başladılar ise.

Milletvekili aday adayı çıkaracak kadar kendilerini güvencede görüyorlar ise.

Mevzuat Hazretlerinin kendilerine sağladıkları deliklerden, gediklerden sızıp ceplerine vatandaşlık kimliğini koydular ise.

Kediler gibi ürüyor ve uyum konusunda bir adım bile atmıyorlar ise.

Bizi yönetenlerin bu meseleyi masaya koymalarının vakti çoktan geçti bile.

Kayıtlısıyla, kayıtsızıyla, paralısıyla, parasızıyla bu milletin sırtına yüklenen 10 milyon dolayında mülteci yaşıyor, güzel ülkemde.

Yönetenler farkında değil belki, ya da işlerine gelmediği için dikkatlerden kaçırıyorlar.

Ama Ortadoğu Ülkelerinin birçoğunda gazete ilanıyla vatandaşların Türkiye’ye girişini sağlayan şirketler var.

Mesela, “Afganistan-Türkiye, 5 bin dolar. İstanbul’a kadar sizi ulaştırıyoruz” türünden ilanlar.

Suriye sınırında bu işin ticaretini yapan Mülteci Ağaları türedi mesela.

Kayıt dışı giriş yapanından tutun da başkasının kimliği ile ülkeme yerleşenler var.

Görünmez bir el bunları himaye ediyor.

Hastanelerde öncelikliler.

Beş kuruş ödemeden tedavilerini yaptırıyorlar.

Sahibinin sesi gazetecinin dediği gibi, “Bunların tedavi giderlerini Sağlık Bakanlığı ödüyor, yani parasız tedavi görmüyorlar.”

Devletin en yetkilisinin beyanı 5 yıl önce 40 milyar dolar harcamıştık.

Bu gün rakam ne kadar oldu bilen yok.

Bunların, Suriye Hükümeti ile görüşmeler yaparak geri gönderilmesini dillendirenler, sert bir ses tonuyla karşılaşıyor “Biz göndermeyeceğiz” deniliyor.

Ben gönderelim’cilerden de değilim, göndermeyeceğiz’cilerden de.

Ama bu konunun ileride içinden çıkılmaz bir sorun haline geleceğine inananlardanım.

Suriyelisi, Afganı, taşı sıksa suyunu çıkaracak gençler.

Varsa sıkıntıları, ülkelerinin rejimi ile mücadele edecek güçteler.

Yoksa sorunları, enerjilerini ülkeleri için harcamaları gerekir.

O nedenle bu düzensiz mülteci akımını durdurmakla başlayarak, yönetenlerin bu konuyu öncelikli sıkıntılar sıralamasına alması ve çözüm yolları araması gerekir.

Artık nerede ne istikrarsızlık varsa, bedelini bu millete ödetme alışkanlığından vazgeçilmeli.

Irak karışır fatura bize, İran karışır fatura bize, Libya karışır fatura bize, Mısır karışır ve işi toparlar, Rabiası bize kalır, Suriye’de savaş çıkarır emperyalizm, bedelini biz öderiz canımızla, kanımızla.

Küçük Amerika olmaya özeniriz, Suriye’nin kasabasına kaymakam atar, yüksek okul açarız.

Bir de bakmışsınız, 5-6 milyon mülteci yerleşmiş bile ülkeme.

Farkında değil misiniz hala.

Atatürk’ün ‘Yurtta barış, Dünyada Barış’ ilkesini tersyüz etmiş bizimkiler.

‘Yurtta çatış, Dünyayla dalaş’ ilkesi geçerli artık.

Tam Bağımsızlık ilkesi ise, ’Tam bağımlılık’ ilkesine dönüştü.

Bu gün yaşadığımız ekonomik sorunların çözümünden yanaysa, bizi yönetenler.

Misafirlerimize, “Artık bavullarınızı hazırlamaya başlayın, tren hareket ediyor” demeli ve geldikleri gibi onları güler yüzle uğurlamayı bilmelidir.

Aksi halde, yaşanan sorunlar, bize yaşatılanlar katlayarak büyüyecek, içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.

Farkında değil misiniz?

Ülkenin öncelikli sorunlarının irdelendiği anketlerde artık mülteciler sorunu ilk sıralarda yer alıyor.