En zor zamanlarda yönettiler ülkeyi.

Büyük bölümü, koalisyonlarla hem de.

Sık sık, iç ve dış kaynaklı devasa sorunları göğüslediler.

Kıbrıs’ı yeniden Vatan yaptılar.

Ambargoyla mücadele ettiler.

Sağcıydılar,

Solcuydular,

Öyleydiler,

Böyleydiler,

Ama;

Ahlaklıydılar,

Edepliydiler,

Usul sahibiydiler,

Zariftiler,

Naziktiler,

Kısacası;

Adamdılar,

Ondan önce de;

İnsandılar..

Büyük bölümü artık aramızda olmayan, ama Cumhuriyet Tarihi boyunca ülkeyi belli dönemlerde yöneten liderlerden bahsediyorum.

Büyüğe saygı vardı onlarda;

Genç Başbakan Demirel Anıtkabir'de yürüyor.

Eski Başbakan İsmet İnönü de arkasında.

Demirel 'Batı Cephesi Komutanı, Atatürk'ün silah arkadaşı, 2.Cumhurbaşkanı' İnönü'nün önünde yürümekten tedirginlik duydu.

Yavaşladı... İnönü ile 'yan yana' yürümeye başladı.

İsmet İnönü : "Sayın Başbakan!.. Lütfen öne geçiniz... Ben sizin arkanızdan gelirim... Protokol insanı küçültmez" diyerek Demirel'e adeta hayat dersi, Demirel de İnönü’ye Nezaket dersi veriyordu.

Nüktedandılar;

Seçimlerden %50 oy alarak başbakan olan Süleyman Demirel, meclisin ilk günü meclis binasında İsmet İnönü ile karşılaşır.

İnönü sorar;

- Meclisin kaç merdiveni var Süleyman biliyor musun?

Demirel,

- Bilmiyorum!

Beklemediği bir soruyu yanıtsız bırakan Demirel, içten içe bozulmuştur.

Birkaç gün sonra yine mecliste İnönü'nün yanına giden Demirel kulağına eğilerek;

Efendim, meclisin 220 merdiveni var! der.

- Kime saydırdın? diye sorar İnönü.

Demirel:

- Bizzat ben saydım efendim! der.

Ve bunun üzerine İnönü'den tarihi bir söz duyar;

"Bak Süleyman, lider odur ki zor işlerle uğraşsın.

Lider basit işleri kendi yapmaz. Bak mesela ben meclisin kaç merdiveni olduğunu bilmiyordum.

Sana saydırdım."

Bir başka iki isim, bir başka örnek;

"Zayıf ve uzun boylu" Erdal İnönü ile "şişman ve kısa boylu" Turgut Özal Esenboğa Havaalanı'nda karşılaşırlar.

Turgut Özal:

- Sayın İnönü, gittiğiniz ülkelerde sizi gören Türkiye'de kıtlık var zanneder.

Erdal İnönü:

- Sayın Başbakan sizi gören de kıtlığın sebebini tahmin eder.

Siyasi rakiplerine yönelik en ağır sözleri, “O zat”ın ötesine geçmedi.

Oysa şimdi;

İktidar Partisi’nin lideri, aynı zamanda Cumhurbaşkanı.

Muhalefet Partisi liderine, "Sen ne yüzsüzsün, terbiyesiz herif" diye hitap edebiliyor.

Hızını alamıyor, eleştiren herkesi koyuyor hedefe ve saydırıyor;

“Terbiyesiz... be ahlaksız, be namussuz, be adi… "

Kavgada dahi söylenmeyecek bir üslup düzeyi.

Destekçisi Devlet Bahçeli, her hafta bir kurumu ve kuruma ait topluluğu teröristlikle yaftalayabiliyor, “Kapatın Anayasa Mahkemesi’ni” diyebiliyor.

Geçenlerde, Türk Siyasetinde bozulan üslup üzerine bir dostumla sohbet ediyordum.

Çok yerinde bir tesbitler dizisi sıraladı.

Dedi ki;

“Sevgili dostum, Anadolu’da bir söylem vardır. Getirildiği koltuğu dolduramayan, verilen görevi yerine getiremeyen ve sağa sola çamur atanlara ‘Elek altı’ denir. Bu iktidar döneminde, siyasetten, bürokrasiden, Gazetecilik mesleğinden, Eğitim alanından, Hariciyeye elek üstü isimler temizlendi. Devasa işler, devasa kurumlar elek altı adamlarla dolduruldu. Sıkıntı bundandır. İlim ve bilimin, nezaket ve inceliğin terk ettiği yerleri ise kabalık ve nobranlık doldurur.”

Sonra aklıma geldi, çok beğenerek okuduğum aşağıdaki derleme;

Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?

Kıymetli malı olanlar bağırmaz.

Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.

Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.

İnsan bağırırken düşünemez.

Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.

Son sözüm, bu gerilim ortamının mimarlarına;

Lütfen küçümsemeden, bağırmadan, kibre bulanmadan, tepeden bakmadan, aşağılamadan konuşun.

Sizin hakaret dolu sözleriniz, tabanda kavgaya neden oluyor.